1974 yılında, Yenimahalle-Şentepe’de gecekondumu yaptığım zaman dünyalar benim olmuştu. Artık hem ailemin hem de resimlerimin bir yuvası vardı. Çevrenin sanatsal bir mekana dönüşmesi için de bahçe duvarına bir kabartma tasarlamıştım. Böylece benim gecekondum sıradan olmaktan öte Mustafa Ayaz’ın sanat evi olarak yaşayacaktı.
Evin bodrumunu atölye olarak kullanıyordum. En güzel eserlerimi de orada yaptım. Yıllar geçti. Resimlerim çoğaldı. Sonra 2002 yılında çağdaş anlamda kendi adıma bir müze yapma gereksinimini duydum. Hemen kolları sıvadım. Umduğumun çok çok üstünde bir işi başardım; hem de bir kuruş yardım almadan. Halktan aldığımı halka vererek…
Müzenin arsası 2003 yılının Şubat ayında satın alındı ve inşaatına da aynı yıl Ekimde başlandı. Ankara-Balgat, Ziyabey Caddesi üzerinde inşa edilen müzenin hayali ve sevinci ile uykularım kaçıyordu. Artık resim yapmıyor, bina ile ilgili projeler tasarlıyor, planlar çiziyordum. Amacım bir müze binası inşa etmek değildi. Yapıtlarımın güvenli bir barınağı olsun, orada sonsuza dek yaşayabilsin ve kalıcı olsunlar diye düşünüyordum. Böylece 30 yıllık hayallerim gerçeğe dönüşecekti; gecekondudan çağdaş bir müzeye…
Yaptıklarım değil, asıl yapacaklarım heyecanlandırıyor beni.
En büyük buluşum kendimi arayıp bulmak olacaktır.
Sanatçıyı ayakta tutacak en büyük güç sevgidir.
Kalbimi delen, kafama balyoz gibi inen duyguları doyurmak için durmadan çiziyor, boyuyorum.
Hep iki şey arasında yaşadım: köyle kent, sevapla günah, varlıkla yokluk. Resimlerimin temel öğesi bu ikilem ve çelişkilerdir.
Yaptığım her resim sevdiklerim için yazılmış bir şiirdir.
Dişlerimi ve fırçayı olabildiğince sıkarak boyaya enerji veriyorum.
Aşk şarkıları besteleyemediğim için resim yapıyorum.
Öğretilebilen şey sanat değildir.
Asıl olan müzelere girmek değil, müzelik resim yapmaktır.
Canlıları yaşama bağlayan o yüce duygunun, sevginin peşinden koştum hep. Onun sayesinde umutlandım, kendime özgü değerler yakalamaya çalıştım. Sevgiyi mutluluğu hep beynimde yaşayacak, yaşatacağım.
Tüm düşüncelerimi ve sevgimi resme döküyorum. Ondan sonra da konuşmak niye, konuşacaklarım resimlerimde var.
Aşk ve sevgi uğruna çizip boyadığım resimler sadece birer sanat eseri olarak değil aynı zaman da bir yaşam serüveni olarak değerlendirilmeli.
İpek böceği yaşam için nasıl ipek üretirse ben de kendi mutluluğum için resim yapıyorum.
Sanat için laf üretenler var. Birde sanat yapanlar var. Laf üretenler lafta kalır, sanat yapanlar sanatçı olur.
Siyah boyalar getirin, çok çok siyah boya. Her şeyin anlamsız olduğunu göstermek için kapkara siyah boyalar. Ama küçücük bir kırmızı, küçücük bir ışık gerek, o da yaşadıkça umudum olacak. Bizi yaşama bağlayan, bize güzel şeyler yaptıran özlemlerimiz, umutlarımız değil mi?
Ben bugünü değil, geleceğin mutluluğunu yaşıyorum.
Kendimi arıyorum, çize çize, boyaya boyaya.
Öz geçmişim geçmişte kaldı, yaşasın gelecek…